İçeriğe geç

Kapitülasyon neden kaldırıldı ?

Kişisel bir merakla yazıyorum: Bir zamanlar “imtiyaz” diye başlayan bir kavram; hem bireylerin hem ulusların kaderini biçmiş. Kapitülasyonların kaldırılmasının ardındaki “neden”e bakarken, insan davranışı ve toplumsal psikoloji açısından da düşündüm — çünkü her toplumsal kararın bir mantığı, ama aynı zamanda kolektif bir ruh hâli, bir güven veya güvensizlik duygusu taşıyor. Bu yazıda, Kapitülasyon neden kaldırıldı sorusuna, bilişsel, duygusal ve sosyal psikoloji merceğinden bakacağım.

Kapitülasyon nedir — kısaca hatırlayalım

Kapitülasyon, bir devletin yabancı devletlere — özellikle tüccarlar, konsoloslar, denizciler gibi gruplara — verdiği özel ekonomik, adli ve diplomatik ayrıcalıklar anlamına gelir. ([Vikipedi][1]) Bu ayrıcalıklar; vergi muafiyeti, gümrük avantajı, yerel mahkemelere değil yabancı mahkemelere bağlılık gibi unsurları içeriyordu. ([Vikipedi][1]) Osmanlı döneminde bu sistem, başlangıçta imparatorluğa fayda sağlayan bir strateji gibi görüldü. ([Vikipedi][2])

Ama zamanla şartlar değişti; Batı’nın ekonomik ve siyasi baskısı arttı. Avrupa devletlerinin ekonomik üstünlüğü ve sanayileşmesi, kapitülasyonları Osmanlı / Türkiye için bağımlılık ve zayıflık aracına dönüştürdü. ([Cambridge University Press & Assessment][3]) Sonunda — 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile kapitülasyonlar tamamen kaldırıldı. ([Vikipedi][4])

Ama sadece tarihsel ve ekonomik nedenlerle mi? Yoksa duygusal, psikolojik, toplumsal algılar da rol oynamadı mı? İşte o sorular…

Bilişsel Psikoloji Açısından: Algı, Hatalar ve Siyasal Bilinç

Yatırım — kazanç mı yoksa tehdit mi?

İlk başta kapitülasyonlar “ticareti teşvik eden, kazan-kazan” gibi bir çerçevede sunulmuş olabilir. Bilişsel psikolojide “kazanç çerçevesi (gain‑frame)” olarak düşünülebilir: düşük gümrük, kolay ticaret, dış dünyayla bağ — bu, rasyonel ve çekici görünüyordu. Ama zamanla ekonomik bağımlılık hissi, “kaybetme çerçevesine (loss‑frame)” dönüştü: kaynakların dışa akışı, yerli üretimin zarar görmesi, ekonomik bağımsızlığın erozyona uğraması.

Bu dönüşüm, toplumsal bilinçte de yavaş yavaş “kazanç değil tehdit” algısı yarattı. İnsanlar ve yöneticiler — kolektif olarak — “imtiyazlar”ın bir avantaj değil bir zayıflık olduğunu fark ettikçe, kapitülasyonlara karşı duyulan rasyonel tepki, duygusal bir hassasiyet kazandı.

Hukukî Eşitlik ve Adalet Algısı

Bilişsel adalet duygusu: İnsanlar, kendini adaletli bir düzende hissetmek ister. Kapitülasyonlar, yabancılara ayrıcalık tanırken yerel halka adil davranılmaması hissi uyandırmış olabilir. Bu, “adaletsizlik hassasiyeti” yaratır. Zamanla bu adaletsizlik algısı, toplumsal meşruiyeti zedeler.

İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) bu bilinçle — özellikle 1908 sonrası — kapitülasyon sistemine karşı daha net tavır aldı. Hukukî eşitlik ve ulusal egemenlik arzusu, bilişsel olarak geleneksel “ayrıcalıklar” algısını sarsmıştı. ([Academia][5])

Duygusal Psikoloji: Güven, Onur ve Kolektif Travma

Kolektif Onur İhlali ve Ulusal Kimlik

Kapitülasyon dönemlerinde, halk bazında — belki açıkça dillendirilmese de — bir “özgürlük hissi eksikliği”, “bağımsızlık kaybı” ve yabancılara boyun eğilmişlik duygusu oluşmuş olabilir. Bu, kolektif onur duygusunu zedeler.

Ulusal bağımsızlık fikriyle beraber, bu onur ihlali hissi — tıpkı bireysel travmalarda olduğu gibi — toplumsal bir travmaya dönüşür. Duygusal zekâ burada kritik: bireylerin ve liderlerin duygularını tanıması, ulus olarak ne hissettiklerini anlaması bu kararı mümkün kılmış olabilir.

Tehdit Algısı ve Savunma Mekanizmaları

Dış güçlerin ekonomik ve hukuki ayrıcalıklarla içişlere karışabilmesi, insanlar için tehdit algısı doğurur. Tehdit algısı bağışıklık hissi, otorite, kontrol ihtiyacı doğurur. Bu da bireysel ve toplu savunma mekanizmalarının— isyan, bağımsızlık arayışı, reddetme — tetikleyicisi olabilir.

Bu yönüyle, kapitülasyonların kaldırılması yalnızca ekonomik bir karar değil; bir psikolojik savunma, bir “öz savunma” refleksiydi.

Sosyal Psikoloji: Güç, Hiyerarşi, sosyal etkileşim ve Normlar

Güç Dinamikleri ve Sosyal Hiyerarşi

Kapitülasyon sistemi, yabancılara yerel halk ve devlet karşısında ayrıcalık tanıyarak hiyerarşik bir güç dengesi oluşturuyordu. Bu, sosyal psikolojide gruplar arası eşitsizlik — “ayrıcalıklı grup vs. yerliler” — olarak görülebilir. Sosyal adalet normları zedeleniyordu.

Normlar değiştiğinde, insanlar yeni normlara — eşit hak, ulusal egemenlik, adil hukuk — yönelir. Toplumsal baskı, bu normlara uymayanları dışlar. Bu baskı ve değişim, kapitülasyonlara karşı siyasi ve toplumsal kararlılığı artırdı.

Grup Kimliği ve Kolektif Eylem

Bağımsızlık mücadelesi ve kapitülasyon karşıtlığı, bir “biz” duygusu, kolektif kimlik inşası yarattı. Bu hissiyat, bireyleri ortak amaç etrafında birleştirdi. Sosyal etkileşim kalıpları, “yerli halk – yabancılar / imtiyazlılar” ayrışmasını pekiştirirken, grup dayanışma mekanizmaları aktifleşti.

Bu bağlamda, kapitülasyonların kaldırılması toplumsal normlara dönüşmüş bir beklenti haline geldi.

Çelişkiler ve Psikolojik Araştırmalardan İlham — Neden Bazıları Hâlâ Fark Ediyor?

Tarihsel analizlerde kapitülasyonların olumsuz etkileri vurgulansa da, her şey bu kadar net değildi. Başlangıçta ticaretin artması, kültürel alışveriş, dış dünya ile bağlantı gibi avantajlar da vardı. ([Vikipedi][2])

Psikolojik açıdan bakarsak: Bilişsel çerçeve (kazanç/tehdit), duygusal algılar (onur, bağımsızlık) ve sosyal normlar zamanla değişti; ancak bu değişim ani, tek yönlü değildi. Bazıları için “yabancılarla ilişkiler, ticaret, dış bağlantı” hâlâ çekiciydi — bu da toplumsal iç çatışmalara yol açtı.

Bu durumu düşündüğümüzde, güncel sosyal psikoloji araştırmalarının “norm çatışması”, “kimlik çatışması” veya “geçiş dönemlerinde kolektif belirsizlik” üzerine bulgular sunduğunu görüyoruz. Örneğin toplumsal belirsizlik, insanlar arasında “gelecek kaygısı” ve “kimlik arayışı” doğurur; bu da bazen geçmişe, bazen dışa yönelim şeklinde yansır.

Dolayısıyla, kapitülasyonların kaldırılması — hem bir rasyonel karar hem de psikolojik bir savunma; hem toplumsal bir dönüşüm hem de kolektif bir yeniden kimliklenme — olarak okunabilir.

Okuyucuya Sorular: Sizce…

– Bugün benzer “imtiyazlar / ayrıcalıklar / ayrı hukuk sistemleri” ile karşılaşsaydınız, onları rasyonel fayda üzerinden mi yoksa “adalet / eşitlik” duygunuz üzerinden mi değerlendirirdiniz?
– Toplumsal bir grubun parçası olduğunuzda, eski-yeni normlar arasında kalırsanız hangisine yönelirsiniz — geçmişin konforuna mı, yoksa yeninin bilinmez ama eşitlik vadeden doğrularına mı?
– Geçmişte bir baskı ya da adaletsizlik varsa, yalnızca ekonomik ya da politik değil — psikolojik / duygusal etkileri de olabilir. Siz bu tür kolektif “travma”ları biçimlendiren, görünmez ama güçlü duygusal süreçleri gözlemlediniz mi?

Kapitülasyonların kaldırılması, yalnızca devletler arası antlaşmaları değil; bir toplumun kendine bakışını, adalet duygusunu, kimliğini ve toplumsal etkileşim normlarını da değiştirdi. Bu dönüşüm, rasyonel bir karar olduğu kadar, duygusal ve sosyal bir dönüşüm — bir yeniden doğuştu. Bu yazıda dile getirdiğim sorular, belki sizin bireysel gözlemlerinizi, bu içsel dönüşümü sorgulamanızı sağlayabilir.

[1]: “Capitulations of the Ottoman Empire”

[2]: “Capitulation (treaty)”

[3]: “Capitulations and Western trade (Chapter 14) – The Cambridge History of …”

[4]: “Treaty of Lausanne”

[5]: “The Abolition of the Capitulations in the Ottoman Empire”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort bonus veren siteler
Sitemap
vdcasino giriş